EN ATEŞLİ LİBERAL
SUNUŞ
Liberalizm ve piyasa ekonomisinin
mahiyeti konusunda hayli yoğun bir cehalet ülkemizde hakim. Son zamanlarda
Uzakdoğu’da yaşanan olaylarla ilgili olarak çeşitli kesimlerde yapılan yorumlar, bu
cehaletin ne kadar yaygın olduğunu bir kere daha gösterdi. Buna rağmen zaman zaman bu
cehalet çemberini yaran gelişmeler de olmuyor değil. Fransız yazar Guy Sorman ile
Radikal gazetesinden Hakan Gülseven’in yaptığı mülakat bunun bir örneği. Bu
sebeple sözkonusu küçük mülakatı okuyucularımıza sunuyoruz.
SERBEST ÇİZGİ
İstanbulUluslararası ekonomik kriz,
Doğu Bloku’nun çökmesiyle birlikte doğan tüm yanılsamaları altüst etti. Artık
her şey masaya yatırılıyor. Birkaç yıl öncesine kadar uluslararası iktisat
çevrelerinde neredeyse tartışmasız kabul gören neoliberal tezler şimdi kıyasıya
eleştiriliyor. Guy Sorman ise, 1994’te Fransa’da danışmanlık yaptığı Başbakan
Alain Juppe’nin sağ iktidarı çökmeden ve neoliberal bahar henüz bu denli açık bir
biçimde son bulmadan önce yazdığı ‘Kapital Devamı ve Amaçları’ adlı kitabın
‘iddialı’ diliyle olmasa da, neoliberal ekonomik politikaları kendi tarzıyla hâlâ
savunuyor. Ona göre sorun liberal ekonomik politikalarda değil, ‘ globalleşme’de.
Sorman, Afa yayınları tarafından Türkçe’de de yayımlanan kitabında, Doğu
Bloku’nun çöküşünü alaycı bir üslupla ele almış, ‘Herkes liberalizm
diyebiliyor; kapitalizm ise bir küfür gibi kullanılıyor. Ben açıkça kapitalizmi
savunuyorum’ diye meydan okumuştu. Sorman ile bir seminer için geldiği
İstanbul’da, kapitalizmin mevcut krizi ve geleceği üzerine konuştuk. Sorman
sorularımızı, neoliberalizmin babası sayılan F.A. Hayek’ten esinlendiği değişik
bir polemik üslubuyla yanıtladı.
Kapitalizmi savunan çok iddialı
kitaplar yazdınız. Ancak son dönemde dünya kapitalizmi art arda ve şiddetli krizler
üretiyor. Görüşlerinizde bir değişiklik var mı?
Kapitalizmin zor durumda olduğunu
düşünmüyorum. Çünkü, tüm bir kapitalizm tarihi krizlerin ve krizlerden çıkabilme
kapasitesinin tarihidir. Kapitalizm ideolojik bir yapılanma olmadığı için, katı
ideolojik sınırları bulunmadığı için, değişme, özeleştiri verme, esneyebilme ve
uyarlanabilme kapasitesine de sahip. Kısaca söylemek gerekirse, krizde olan kapitalizm
değil, globalleşmedir. Bu ikisi birbirinden tamamen farklı iki olgu. Özellikle
1989’la birlikte, tüm dünyanın kapitalistleşeceği, demokratik ve liberal bir
yapıya kavuşacağı yönünde bir ideolojik yaklaşım gelişti. Ancak bu yaklaşım,
yani globalleşme herkes için aynı şekilde işlemedi. Çünkü kapitalizm, demokrasi ve
kültür arasında iç içe geçmiş bir ilişki vardır. Bunlarda eksikliğin olması
ister istemez krizi getirir.
Kapitalizmin krizleri aşabilme
kapasitesinden bahsettiniz. İkinci savaş öncesi dönemdeki ‘Büyük Buhran’, bir
savaş yıkımına yol açmış ve esas olarak savaş yıkıntılarının inşası
faaliyeti bir ekonomik genişleme getirmişti. Tarih tekerrür edebilir mi?
Ama ekonomik genişlemede savaş
sonrası gündeme gelen keşiflerin payını da unutmamak gerekir. Birçok keşif oldu.
Bunlar pazara canlılık getirdi. Yani ekonomik genişlemenin sadece yıkıntıların
yeniden inşasına bağlanması doğru olamaz; hatta esas belirleyen de bu değildir. Esas
belirleyen keşiflerdir. Dikkat edilirse, son kriz de keşiflerin olmadığı Güneydoğu
Asya ülkelerinde ve Japonya’da patlak verdi. Keşif bir raslantı değil, uygarlığın
bir parçasıdır. Keşif için yaratıcı bireyler gerekir. Afrika ya da Ortadoğu’daki
gibi baskıcı toplumlarda yaratıcı bireylere yer yok. Bu, tamamen kültürle ilgili bir
şey. ABD’nin en hızlı gelişen bir sömürge olması da bir tesadüf değil. Orası,
bireyin ve yaratıcılığın esas olduğu bir ülke çünkü. ABD’de
yaratıcılığın, birey inisiyatifinin önü açılıyor.
Ama bildiğiniz gibi ABD ekonomisi de
zor günler yaşamaya başladı. Sanayi üretim artış hızı geçen yıla göre azalma
kaydetti. ABD’nin bir resesiyona doğru ilerlediği söyleniyor. Bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Bu doğru değil. Sanayi üretiminin
azaldığını sanmıyorum. Öte yandan, sanayi üretimini belirleyici gösterge olarak
almanın da doğru olmadığını düşünüyorum. Bence modern ekonomide en hızlı
gelişen sektör hizmet sektörüdür, sanayi değil. ABD’nin en önemli kazancı,
hizmet ihracından kaynaklanmaktadır. Resesyon da olabilir. Ne yapalım? Tanım
itibariyle ekonomi bir devirsel sistemdir. Önce keşif olur ve bu keşif üretimi
arttırır; daha sonra pazar doyar ve bu da üretimin azalmasına yol açar… Bugün
ABD’deki birçok ekonomist, ABD ekonomisi üzerine felaket tellallığı yapıyor
olabilir; çünkü akademisyenlerin çoğu serbest piyasa ekonomisini sevmez. Onların
tavrı ideolojik. ABD ekonomisi üzerine öngörülerde bulunup duruyorlar. Ama yarın ne
olacağını öngörmek bilimsel bir tavır değildir.
Konuyu biraz değiştirip, eski Sovyet
cumhuriyetlerinin, özellikle de Rusya’nın kapitalizmle yaşadığı pratiğe gelmek
istiyorum. Rusya kapitalistleştikçe yoksulluk, suç oranı, fuhuş artıyor. Sizce
ortada bir sorun yok mu?
Rusya’da kapitalizm yok ki.
Komünist sistem hukuka saygıyı, ahlakı, seçkin kesimleri yok etmiş, milyonlarca
insanı esir kamplarına, Sibirya’da sürgüne göndermiş, milyonlarcasını
öldürmüş. Böyle bir ülkenin farklı olması nasıl beklenir?.. Rusya’daki devlet
yöneticilerine bakıyorsunuz, hepsi de eski sistemin yöneticileri; biri eski KGB şefi,
biri eski Komünist Parti şefi… Hukuk yok. Aslında ortada bir devlet olduğu bile
söylenemez. Böyle bir durumda serbest piyasa da olmaz.
Geçtiğimiz günlerde İngiliz
hükümetince tutuklanan ve birçok kişiyi öldüren eski diktatör Pinochet’nin
dönemini, başarılı bir kapitalizm deneyimi olarak tanımlayan bir kitap
yazdığınızı hatırlatmak isterim…
Evet, ama Pinochet’nin
öldürdükleri Castro kadar fazla değil.
Sorum bu değil.
Şimdi, ben Pinochet döneminde, her
yıl eylül ayında Şili’ye gider, orada o dönem konuşabileceğim tek yer olan
Katolik Kilisesi’ne bağlı bir okulda konferans verirdim. Bir gelenek oldu, hâlâ
gidiyorum. Diktatörlük döneminde Şili’ye gidip Pinochet’nin istifa etmesi
gerektiğini söyleyebilen tek Fransız entelektüel benim. Çünkü bir diktatörlük
liberalizmle uyuşmaz. Yalnız şunu belirtmek gerekir ki, o dönemde kapitalizmin
gelişmesi Şili’nin kültürel yapısı ile ilişkilidir. Çünkü, Şili geleneksel
olarak serbest piyasa merkezli bir yapıya sahiptir. Pinochet hiçbir şey keşfetmiş
değil. Şili’nin ekonomik ve sosyal bir başarı kazandığını ise hiç kimse inkâr
edemez. Bu, Pinochet sayesinde değil, Şili’nin güçlü geleneği sayesinde oldu.
Pinochet bir çeşit kazaydı. Şunu da yadsımamalıyız; Pinochet iktidara el
koyduğunda sadece Şili’de değil, tüm Latin Amerika’da bir iç savaş, ideolojik
bir gerilla savaşı yaşanıyordu. İnsanlar zaten ölüyordu. Her şeyi kendi mantığı
içinde görmek gerekiyor. Bugün Ruslara sorduğunuzda, “Bizim bir Pinochet’ye
ihtiyacımız var” diyorlar. |