sayı 4

Feodal Zengin ve Gerçek Burjuvazi

Türkiyede Anayasal gelişmeler

Demokrasinin imkansızlığının İmkansızlığı

Kurtuluş Özel Eğitimde

Bir Mucizeyi Beklerken

İlaçta Patent Tartışması

İlaçta Patent Tartışması(2)

Demokratik İşbölümü

En Ateşli Liberal

Sistem Düşüncesi

Çocukların Zararlarından kurtulma yolları

Barter

Devlet ve İnsan

Türban ve İnsan hakları

Piyasa Reformları Avrupa Futbolunu Geliştiriyor

Özel Sektör, Yapı Kredi ve Faşizim

Kayıp Kadınlar Üstüne

Bilmece


ANASAYFA

e@mail

 

DEMOKRASİNİN İMKÂNSIZLIĞININ İMKÂNSIZLIĞI

Resul TURA

Adettendir. Yazıya başlamadan önce üzerinde durulacak temel kavramın tanımı veya basit bir açıklaması yapılır. Ama üzerinde duracağımız kavram demokrasi gibi çok yönlü, çok yönlü olduğu kadar da çok tartışılan bir kavram olunca tanımını yapmak güçleşiyor. Zaten tartışacağımız konu; demokrasinin ne olduğu veya olmadığı, Türkiye’de yerleşip yerleşmediği, yerleşmediyse bunun sebepleri değil, gerçekten var olup olamayacağı. Demokrasinin imkânsız olup olmadığı sorusuna cevap aramak, yukarıdaki sorulara da cevap aramak aslında.

Bugüne kadar Türkiye’de yapılan tartışmalar demokrasinin anlamı ve Türkiye’de neden varolamadığından ibaret; ancak konumuzun bu tür tartışmalarda yer almaması rağbet görmediği anlamına gelmiyor. İhtiyaç olduğunda (!) halkın iradesine darbe vuranlar ve bunları alkışlayanlar, farkında olmasalar da “demokrasinin imkânsızlığı” fikrinin en ateşli savunucuları.

Demokrasinin ulaşılamaz bir ütopya olduğunu ileri süren oligarşistlere göre; tarih boyunca bütün insan gruplarında, grup içi ilişkilerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan, ekonomik gücü elinde bulunduran ve bu yüzden o gruba egemen olan “hakim bir sınıf” vardır. Ekonomik güce sahip olan bu sınıf, topluma doğal olarak hakim olduğundan çoğunluk hiçbir zaman egemen olamaz.

Tarih boyunca bütün insan gruplarında “hakim bir sınıfın” varlığı kabul edilse bile bu durumun mekanik bir kanun olduğu kabul edilemez. Bunu “bundan önce böyle oldu, bundan sonra da böyle olacak” diyerek mekanik bir kanun haline getirmek, determinizmle tarihi sentezlemeye çalışmaktır. Oysa tarihte determinizm yoktur. Suyun her zaman belli yerlerde, belli sıcaklıklarda kaynayacağı iddia edilebilir; ancak insanların bundan önce oligarşiye yöneldikleri, öyleyse bundan sonra da oligarşiye yönelecekleri iddia edilemez.

Hakim sınıfın her zaman ekonomik gücü elinde bulunduran sınıf olacağı” görüşü, iktidarı elinde bulunduran sınıfın toprak sahipliği gibi aynı tip iş sahasında bulunan kişilerden oluştuğu varsayımına dayanmakta. Günümüz kapitalist toplumlarında, belirli kişi veya kişilerin ekonomik gücün tümüne sahip olamayacakları, değişik kişi veya kişilerin serbest piyasadaki rekabet aracılığıyla birbirleri üzerinde denetim ve frenleme işlevi görecekleri kesindir. Üstelik bu denetim ve frenlemeyi sağlayan tek öğe serbest piyasanın doğal yapısı da değil.

Örneğin, ABD gibi gelişmiş kapitalist toplumlarda müteşebbise tam özgürlük veren devlet, aynı zamanda antitröst yasasıyla bu müteşebbislerin piyasanın tamamına egemen olmalarını engelleyerek denge ve rekabet unsurlarını korumaktadır. Bunun yanında, ekonomik gücün her zaman azınlığın elinde mi bulunacağı da tartışılacak ayrı bir konu. Nitekim bu gücün, bundan önce azınlığın elinde bulunması hiçbir zaman çoğunluğun eline geçmeyeceği anlamına gelmez.

Demokrasinin imkânsız olduğunu savunmak kısır bir oligarşik düşüncenin eseri. Azınlığın çoğunluğa egemen olmasını isteyenler, demokrasinin aslında hiçbir zaman ulaşılamayacak bir ütopya olduğunu söyleyerek bu düşüncelerini meşrulaştırmaya çalışmaktalar.

Demokrasi geçmişte imkânsız değildi,

Şimdi de imkânsız değil,

Gelecekte de imkânsız olmayacak.

Asıl imkânsız olan demokrasinin imkânsızlığı.