İLAÇTA PATENT
TARTIŞMASI (II)
Ahmet ERYILMAZ
Yıllar süren tartışma ve
mücadelelerin ardından, Türkiye, yılbaşından itibaren ilaçta patent uygulamasına
geçmeye karar verdi. Ilaçta patente yıllardır yapılan itirazlar, aslında
koruma altına alınması istenen diğer sektörler içinde sık sık dile getirilen
itirazların aynısıdır. Yerli ilaç sanayiinin – yani ilaç üreten firmaların
sahiplerinin (sermayedarların) ve buralarda çalışan işçilerin kârlarının ve
işlerinin “yıkıcı” ve “yabancı” rekabete karşı korunması, ülkenin ilaç
gibi hassas bir konuda dışa bağımlı hale gelmesi vs.. Bütün bu itirazlarda bir
nebze olsun haklılık payının bulunduğu söylenebilir. Ancak, konunun daha başka
boyutları da vardır. Onlar da dile getirilmeli ve mesele bir bütün olarak
değerlendirilmelidir.
Sağlık alanındaki gelişmeler çok
zaman ve kaynak talep edici türdendir. İnsanların ve firmaların bu alana kaynak tahsis
etmeleri için bazı iktisadî müşevviklerin işbaşında olması gereklidir. Sermayedar
–yatırımcı– için bu müşevvik –en azından çoğu zaman– kârdır.
Yatırımcılar, ilaç sanayiinde bir kazanç elde etme şansı görüyorlarsa ilaç
üretimine ve yeni ilaçların keşfi için araştırma faaliyetlerine para
yatıracaklardır. Dolayısıyla, bir ilacı keşfedenin o ilacın patentine, ebediyyen
değilse bile makul bir süre için sahip olması, iktisaden gayet mantıklıdır. Sadece
iktisaden değil, ahlâken de gayet mantıklıdır. Bir şeyi keşfeden, aynı zamanda
onu bir mülkiyet hakkına çevirebilir. Diğer kimseler ve firmalar keşifçinin bu
hakkına saygı göstermez, keşfettiği şeyi bir bedel ödemeden üretip satarsa,
keşifte bulunan kişi haksızlığa uğramış olur. Bu yaygınlaşırsa, bir süre sonra
hiç kimse o alana yatırım yapmaz ve gelişme durur. Bundan da bütün insanlık
zarar görür, sadece yatırımcılar değil.
Patent uygulamasının ilaçların
pahalılaşmasına yol açacağı şüphelidir. Bazı ilaçlar pahalılanırken
bazılarının ucuzlaması da ihtimal dahilindedir. Ancak, fiyat-kalite dengesi
açısından bakınca, durumun iyiye gitmesi daha muhtemeldir. Otomotiv sektöründeki
rekabetçi açılımın ilaç sektöründe de olmamasını beklemek aşırı iyimserlik
olmayacaktır. Rekabet, işleyebildiği her yerde, her zaman daha iyiyi getirme şansına
sahiptir. Yerli ilaç sanayiinin otuz yıldır kazanamadığı rekabet gücünü üç-beş
senelik bir ilâve süreyle kazanmasını beklemek için bir sebep yoktur. Tersine,
korunan bir sektörün hiçbir zaman gerçek rekabet gücüne kavuşamayacağını
gösteren pek çok örnek vardır. Ayrıca, yerli ilaç sanayii ile yabancı ilaç
sanayiilerinin her anlamda uzlaşmazyıkıcı bir rekabet içinde olması da şart
değildir. En azından dağıtım açısından yabancı üreticiler yerli
üreticilerle-firmalarla birlikte çalışmak isteyecek ve belki bir süre sonra bütün
ülke ve bireyler için daha faydalı bir ekonomik kompozisyon ortaya çıkacaktır.
Son olarak şunu söylemek gerekir:
Piyasa ekonomisi tüketicinin efendi olduğu bir modeldir. Bireysel tüketicinin
faydasını arttıran şeyler insanların tercihine ve tasvibine mazhar olacaktır. Yerli
ilaç sanayiini (patronlarıyla ve işçileriyle) korumak, ancak tüketicilerin
haklarını çiğnemek olabilir. Bu da, herhalde, kabullenilebilecek birşey olmasa
gerektir. |