sayı 9

Megaloman Bürokrasi

Yüz Yaşına Giren Fotoğraf Makinesi

Mazide Kalamayanlar

Hayvanlar Alemine Liberal Bir Bakış

Büyük Birader Elektronik Postanızı Okumak İstiyor

Sözde Demokrasi

Bir Dünya Cenneti Hayali

Ayn Rand

Totaliterizm "Hayvan Çiftliği" ve Biz

Şahit


ANASAYFA

e@mail

 

MEGALOMAN BÜROKRASİ

Engin KARAMAN

Bürokrasi, genelde, her devlette idare edenler veya idarede yer alanlar olarak bilinir. İdarede yer alanlar milletin bir parçası olduklarını, içinden çıktıklarını genellikle unuturlar. Onların gözünde devlet, millet için değil, millet devlet için vardır. Bu nedenle de bürokrasiyi kimse sevmez. Bu kurum içinde yer alan herkes, makamı ve görevi ne olursa olsun, devlet olarak bilinir ve ne yazık ki kendisinde o gücü de görür. En küçük memurla ters düşmek devlete karşı gelmek olarak görülür, cezalandırılır. Burada vatandaşın suçu boyun eğmek yerine karşı gelmiş olmaktır. O makamı işgal etmek, o koltuğu doldurmak kendisini içinden çıktığı toplumdan soyutlamaya, onlara egemen olmaya yeterlidir. Vatandaşın önündeki belgeyi imzalarken devlet otoritesini temsil eden memurun elindeki kalem, kalem olmaktan çıkıp bir silaha dönüşür. O silah ki, “yüksek devlet menfaati”ni millete – milletine (?) – karşı korur. Milletin hayatından çekilmek yerine, henüz ulaşamadığı yerleri de araştırır. Vatandaşı kendisine mahkum görür. Kendini üstün ve imtiyazlı bir sınıf olarak kabul eder. İşini yapmayı, hizmet sunmayı ise bir görev olarak değil, bazen bir angarya bazen de bir “lütuf” olarak görür, insanı bunaltan bir dizi anlamsız kurallar üretir. Bu çerçevede bürokrasinin halk arasındaki algılanışına ilişkin “hukuk sözlüğü”ndeki tanım, bürokrasinin bu işleyiş biçiminden bağımsız değildir. Bu tanıma göre bürokrasi, “Kırtasiyecilik; bir işin yürütülmesinde çeşitli büro işlemleri ile o işi çıkmaza sürüklemek, o işin çıkmasını zorlaştırmak; çeşitli biçimsel kurallar ileri sürerek, yönetimde – bugün git, yarın gel – zihniyetinin benimsenmesi; şekil kurallarının yönetime egemen olması”dır.

Her devlette bürokrasinin içinde bulunduğu siyasî görüşe göre ayrı bir görünüşü, vatandaşın da ona farklı bir bakışı vardır. Mesela sosyokültürel ve ekonomik bakımdan gelişmiş devletlerde bürokrasinin otoritesi, dolayısıyla megalomanlığı daha az hissedilir. Mevcut siyasî rejim ne derece liberal demokrasiden uzaklaşırsa bürokrasi de o derece otoriter ve megaloman olur.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nde hüküm süren megaloman bürokrasi anlayışı ise büyük ölçüde tek parti döneminden kalmadır. Bizde bürokrat, otoritesini paylaşmayı, ona bir sınır konulmasını kabul etmez, direnir. Bu sınır koyma işi – iradesi – devlet idaresinin en hassas ve zor kısmıdır. Bu konuda mükemmele ulaşan devlet olmasa da A.B.D. gibi mevcutlar arasında daha olumlu bir çizgiye yaklaşan devletler vardır. A.B.D.’de yaşanılan onca deneyim ve liberal demokrasinin hazmedilmesiyle, sivil toplum kendi özgün değerlerinin başında özgürlüğü – özgürlüğünü – görmüş, böylece de bürokrasi gerçek –mütevazı – yerini bulmuş, yegâne görevinin topluma hizmet etmek olduğunu fark etmiştir. Bunun sonucunda A.B.D. bürokrasisi otoriteye, hükümranlığa yabancılaşmıştır, onu tanımamıştır. A.B.D.’de bürokrasinin egemen olma, otorite kurma kompleksi yoktur. Zaten buna izin de yoktur. Eğer bürokrasi faaliyet alanını genişletmek isterse, bu ancak ve ancak sivil toplumun buna rıza göstermesiyle gerçekleşir. Bu düzenleme toplum yararına değilse hiçbir zaman meşruiyet kazanamaz. A.B.D.’de idare mümkün olduğunca vatandaşını devlet dairesine taşımaz. Vatandaşın bürokrasi ile işi oldukça azdır. Vatandaş bürokrasiye ulaşmak isterse teknolojiden yararlanır;telefon, faks, internet vs. Böylece hem zamandan hem de paradan kazanmış olur. Ama vatandaş tatmin olmaz da işini kendi takip etmek isterse bürokrasinin tüm kapıları kendisine yardımcı olmak için açılır. Ülkemizinkiyle kıyaslandığında buradaki ilişkiler medenîdir ve saygı çerçevesinde görülür. Bizde ise yanlış yapılmış idarî bir işlemi düzeltmek için hem zaman, hem para, hem de sabır gerekmektedir. Burada karşılaşacağımız hasmane tutumlar da cabası.

Bizler Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşıyoruz. Ülkemiz büyümeye, nüfusumuz artmaya devam ediyor. Bundan bürokrasimiz de nasibini alıyor. Büyüyor, büyüyor, büyüyor... Genişliyor; bütün illere, bütün ilçelere, bütün beldelere kadar uzanıyor. Bu da yetmiyor Avrupa’ya, yetmiyor dünyaya taşıyor. Liberal demokrasiye direnmeye ise devam ediyor. Vatandaşımız en küçük işlemi için bile devlet dairesine gidiyor, gitmek zorunda bırakılıyor. Bu doğumundan ölümüne kadar sürüyor. Ve gariptir ki bürokrat da bu işlemlerin karmaşıklığını ve çokluğunu kendi varlık sebebi olarak görüyor. Böyle olunca da Türkiye Cumhuriyeti Devleti bürokrasiden, megaloman bürokrasiden kurtulamıyor.

Bürokrasinin işleyiş şekli bir rejim hakkında en güzel örneği verir. Bürokrasi demokrasi ile bağdaşmıyorsa, bu devlet demokrasi ile yönetilmiyor demektir. Toplumun refahı büyük ölçüde, bürokrasinin demokratik esaslar çerçevesinde işlemesine bağlıdır. Dünyada en çok vesikalık fotoğraf ve resmî pul kullanan bir devletin vatandaşı, genç bir liberal demokrat ve bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak devletimi çok seviyorum, bürokrasiyi ise ...