sayı 9

Megaloman Bürokrasi

Yüz Yaşına Giren Fotoğraf Makinesi

Mazide Kalamayanlar

Hayvanlar Alemine Liberal Bir Bakış

Büyük Birader Elektronik Postanızı Okumak İstiyor

Sözde Demokrasi

Bir Dünya Cenneti Hayali

Ayn Rand

Totaliterizm "Hayvan Çiftliği" ve Biz

Şahit


ANASAYFA

e@mail

 

HAYVANLAR ALEMİNE LİBERAL BİR BAKIŞ

Mustafa AKTÜRK

Doğanın en vazgeçilmez simaları olan hayvanların yaşamları bu yazıya konu olabilecek kadar canlı, renkli ve düşündürücüdür. Bir karıncadan balinaya kadar hepsinin farklı yaşayış biçimleri vardır. Yerleşik ve toplu halde yaşayarak toplum kültürünü anımsatan hayvanlardan, belki de göç olgusunu insanlara öğreten hayvanlara kadar ilginç ve bir o kadar da öğretici karakterlere sahiptirler. İlk çağlardan günümüze kadarki devreye bakarsak şöyle bir varsayımın ileri sürülebileceği kanısındayım: “İnsanları ilkel yaşamdan uzaklaştıran her safhaya bir hayvan gülümsemiştir.” Şaşırtıcı ve garip görünse de bir muzu soymak maymundan başka kimden öğrenilebilir ki? Ya da sincap olmasaydı ceviz yemek kimin aklına gelirdi? İnsanlar göçebe hayat sürerken mağara ve ev kültürüyle hayvanlar sayesinde tanışmış ve yerleşik hayatın ilk adımlarını atmışlardır.

Her hayvan familyası farklı özellikler arzetse de bütün hayvanlar bazı ortak değerlere sahiptir. Örneğin, her hayvan özel mülkiyet güdüsüne sahiptir. Kendi tasarrufunda olan bir yiyeceği ya da yuvayı aileden olmayan bir diğeriyle paylaşmak istemez. Bu da, tıpkı Locke’un doğal yaşama kuramında belirttiği mülkiyetin doğal bir hak olduğu gerçeğine dair tabiî bir işarettir. Hayvanlar da insanlar gibi stoklama kültürüne sahiptir. Kendi yiyeceklerinin uygun olanlarını daha sonra ihtiyaç duyabilecekleri dürtüsüyle saklamaktadırlar. Herkes şu örneği hatırlayacaktır: Köpeğiniz, verdiğiniz iki kemikten birini mutlaka saklar.

Her bakımdan bir renk cümbüşü ve estetik harikası olan hayvanlar, bu çeşitliliğin içinde özgürce yaşamaktadırlar. Kendi içlerinden gelen yaşama dürtülerini, varlık nedenlerini hiçbir kısıtlamaya bağlı olmadan yaşamakta, yerine getirmektedirler. Hiçbir hayvan diğerini çalışmaya, yuva yapmaya veya ava çıkmaya zorlayamaz. Avlanmaya çıkmayan bir aslan aç kalmaya mahkumdur; tıpkı ağustos böceği ve karınca hikâyesindeki gibi. Hayvanların da bir ekonomisi vardır ve görülüyor ki bu serbest bir ekonomidir. Eğer avlanmadan yemek istiyorsa önce bunu haketmesi gerekir, ya türdeşinin tüylerini temizleme görevini üstlenir ya da ona eş olur. Bu çeşitlilik ve mükemmelliğin sırrı özgürce yaşamak ve fakat yardımlaşmak noktasında kendini bulur.

Kanıksanmış, ancak yanlış olan bir efsaneyi buraya kadar anlattıklarım çürütmektedir. Bu, ormanlar kralı aslandır efsanesidir. Her devirde insanlar kendilerini kurtaracak sihirli bir lider aramışlardır ve böyle birinin olmadığını acı tecrübeler yaşayarak anlamışlardır. Kendilerine lider seçmekgibi alışkanlıkları olan insanların bunu hayvanlar alemine uyarlamaması düşünülemezdi. Herhalde bu düşünceyi en iyi hicvedenlerin başında George Orwell gelmektedir. Orwell Hayvan Çiftliği romanında, bütün hayvanların tek bir türün iradesi olan domuz iradesine hapis olup, tek düze ve ve yasaklarla dolu totaliter bir modeli anlatmaktadır. Burada egemenin tek bir domuz olması gerekmiyor elbette, aynı düşünceye sahip ve ellerinde güç olduğu için diğer hayvanların da egemenliklerine boyun eğmek zorunda oldukları bir domuz konvansiyonu, domuz meclisi de olabilir. Asıl önemli olan, felakete götüren düşüncedir: Üstün olduğuna ve diğer insanlara hükmetmesi gerektiğine inanmak.

Doğada var olan farklılıkları, çeşitleri birkaç ana gruba ayırmak, tekleştirmek veya eşitleştirmek (egaliteryanizm) gelecek nesiller içinde büyük bir zaaftır. Meselâ köpek familyasını ele alırsak, hayvanların lideri(!) “bundan sonra bütün köpeklerin kulakları dik olacak, olmayanlarınki dikleştirilecek” diye bir karar alsa ve buna gerekçe olarak da “düşük kulak kulağı kapatır, kulağın gelişmesine engeldir ve kulağı iyi olmayan bir köpek topluluğu geride kalır(!)” mazeretini gösterirse bir kulak dahi olsa çeşitlilikten bir parça eksik olacak ve artık köpekler için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bir sonraki nesil de “Acaba düşük kulaklı köpek nasıl olurdu?” diye merak edip duracaklardır.

Çevreyi ve çevrede yaşayan bütün canlıları farklılıkları ve yaşayış biçimleriyle kabul etmek ve aynı zamanda bu durumu korumak için çaba harcamak durumundayız. Bu, bütün fertlerin özgürlüğü için kaçınılmazdır. Aksi taktirde Orwell’in koyunları gibi marş söylemekten başka yapacak bir şeyimiz kalmayabilir.

Liberal teoriye hayvanlar aleminde de bir karşılık bulmak ilgi çekici hatta düşündürücü. Kimbilir belki de bir çok filozof hayvanlar aleminden esinlenmiştir.