|
VAHŞETİN
BELGESELİ
Aynur ŞAHİN
R uhumda
vahşetin belgeselini çeviriyorum. Başrol oyuncusu kendi kişiliğim ve konu seçmek zorunda kaldığım
seçeneklerin bana uymaması sonucu çektiğim acılar. Bu film yalnızca benim
yüreğimde gösterime girdiği için hiç bir zaman
izleyemeyeceksiniz. Kelimelerin bunca
kifayetsizliğine rağmen ben size anlatmaya çalışacağım. Ama inanıyorum ki siz
duyarlı ve şahsiyet sahibi insanlar buna rağmen bu satırların duygusunu ruhunuzda
hissedeceksiniz.
Vahşetin Belgeseli…
Onu son gördüğümüzde bir pazar akşamıydı. Dün gibi hatırlıyorum.
Öğrenciler, cuma akşamından ailelerinin yanına gitmek için yurttan ayrılır, pazar
akşamı dönerlerdi. O hafta sonu İrem çok yoğun ödevleri olduğu için yurtta
kalacağını söylemişti.
Her şey daha dün gibi gözlerimin önünde. Yatakhaneye girdiğimde
bir kan seliyle karşılaştım. Ranzanın alt katında tatlı bir tebessümde bulunan
soğuk bir ceset vardı. Ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyette bir kaç saniye
bekledikten sonra bir çığlık attım. Gözlerimin önü nde hayat
dolu, yaşamından umutlu en samimi
arkadaşımın cesedi vardı. Ölmeden önce duvara “Ölmüşüm kalmışım ne
farkeder. İstediğim gibi yaşayamadıktan sonra; yaşamışım yaşamamışım bir şey
farkeder mi; bu bedeni ben yönetmedikten sonra?” yazmıştı. O
gün elinde bir de mektup vardı. Hiç
birimiz o mektubu okuyamadık, idare el koymuştu.
Çünkü, onun intihar sebebi öyle basit bir sebep değildi. Ölmeden
bir kaç gün önce gece yarısı beni aniden kaldırıp “Ceyda benden yüreğimi ya da
beynimi istiyorlar. Yalnızca iki seçeneğim var; ya onlara beynimi ya da yüreğimi
vereceğim. Ne yapayım? Anlamıyorlar bu başörtüsünün değerini. Eğer başörtümü
çıkarmazsam okuma hakkımı alacaklar, beynimin bir önemi kalmayacak o zaman. Hayvanlar
gibi ye, iç, yat bir de üremeye yardımcı ol. Söyler misin yaşamımın ne önemi var?
Belki bizi de Hitlerin yaptığı gibi, gaz odalarına kapatsalar daha iyi. Ya da
Denizler, Yusuflar, Hüseyinler gibi assalar. En azından insanlar neyin ne olduğunu daha
iyi anlar. Bizler Niya zi’yiz anlatabiliyor muyum? Yaşadığımız eziyet soyut, anlatmak zor. Elle
tuttulur, gözle görülür değil ama kişiliğimi öldürüyorlar. Benliğimi benden
alıyorlar. Yaşayan bir ölüye çeviriyorlar beni. Ne yapmalıyım söyle!” demişti.
O zaman ben bu olayın kişisel hakka, özel mülkiyete tecavüz
boyutunu düşünmemiştim. Ve ona kızarak;
“Çok abartıyorsun” dediğim zaman ağlayarak “Sen de anlamadın beni, aynı dekan
yardımcısı gibisin”……..
O olaydan sonra kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Meşe palamudu
toplayarak insan hakları ihlalini görmezlikten geliyorduk. Bir arkaşımız
“Başörtüsü Katliamına Hayır gösterisi var katılır mısın?” dediği zaman “
insan kendini korur ama doğanın bize ihtiyacı var” dedik; ta ki bir beden, bir can,
bir taze yürek aramızdan ayrılana kadar.
Tarihte birçok y üz karatıcı olay var. O tarihte yaşayan insanlar
olayları doğru değerlendiremeyebiliyorlar. Hatta bazen “şartlar öyle
gerektiriyordu” argümanıyla yaptıklarını savunabiliyorlar. Yıllar sonra ise
olaylar bir utançla anılıyor. Bizler başkanını asmış bir millet olarak bu büyük
hatalara alıştık aslında. Düşüncelerimizi savunmak ve yaşamımızı ve bedenimizi
özgürce idare edebilmemiz için ağır bir bedel ödememiz
gerekiyor.
İrem bunları çok iyi
biliyordu. Belki bu bedeli kendisi ödemek istedi. Sessizce gitti aramızdan, ama çok ses
bıraktı ardından; bir çok insanın vicdanını yerinden oynattı.
Sonuç olarak; ben de üniversite yıllarına kadar Milli Eğitimle
bağlı okullarda
eğitim aldım, o da. Benim de İngilizce dersim boş geçmişti, onunki de. Lisede
harcanan onca zamana rağmen o da dershane sayesinde üniversiteli olmuştu, ben de. O da
bu ülkenin evladıydı, ben de..Ta ki birileri aramıza zorla girene kadar. Birileri onu
rejim düşmanı ilân etti ve hayatını elinden aldı. Ne savunabildi kendini, ne de
anlatabildi duygularını.
Şans tanımadılar ona, dinlemediler onu. Bu dışlanan ben de olabilirdim. Belki o zaman
yatakhanede bulunan tatlı bir tebessümle yatan ceset bana ait olabilirdi.
2000’li yıllara girerken böyle bir utanç nasıl resmiyet kazanır,
insanlar bunu hangi hukuka dayandırarak yasa haline getirebilir ve nasıl acımasızca
uygulayabilir. Hukukî dayanağını bulamıyorum, yapılanları anlayamıyorum ve
utanıyorum. Aslında saçmalardan seçmelerin yapıldığı bir toplumda yaşıyoruz.
Zamanla insanlar bütün hukuksuzlukları, hukuk olarak algılamaya başlıyorlar. Ama ben
bu oyuna gelmiyorum. İrem haklıydı. İnsanın ruhuna, düşüncelerine tecavüz
bedenine tecavüzden daha çok acı çektirir ve çok daha kalıcı olur.ü |
|