KADIN VE TACİZ
Füsun Acuner
8 Mart Dünya
Kadınlar Günüydü. Her yıl olduğu gibi dünyanın dört bir yanında kadınlar yine
yollara dökülüp eylemler, yürüyüşler yaptılar, etkinlikler düzenlediler.
Pankartlara yazılan, haykırılan ve istenen çok şey vardı. Kadınların sesi bu yıl
8 Mart’ta daha bir güçlü, daha bir hırslı çıktı.
Evet, her yıl aynı manzaralarla karşılaşıyoruz. Ama kimilerimiz
bunları sadece 8 Mart’tan 8 Mart’a hiçbir şey ifade etmeksizin öylesine izliyoruz, öylesine
dinliyoruz. Tüm yaşananlar 8 Mart’larda daha bir hırsla dile getirilmek istenirken
onların gözlerindeki öfkeyi, seslerindeki özgürlük özlemini
ve yüreklerindeki acıyı hissetmemek nasıl
bir duyarsızlık, nasıl bir umursamazlıktır? “Benim için farketmez” diyerek veya
“ Benim böyle sorunlarım hiç olmadı.” diyerek görmezlikten gelmek. Oysa fark
etmediğini düşündüklerimiz diğerleri için öyle çok şeyi fark ettiriyor ki…
Kimileri doğuştan şanslıdır. Onların hiç böyle sorunları
olmamıştır. Aşağılanmak, hor görülmek, dövülmek gibi. Hep iyi bir yaşamları
olmuştur. Kimileri ise elindekilerle yetinir. Eşinin yeterince nazik olmadığını ve
hatta bir çok kabalıklarına maruz kalır, ama kabullenir. “Buna da şükür, ya bana,
çocuklarıma bakacak biri olmasaydı.” der. Dayağa maruz kalmak, aşağılanmak, insan
gibi muamele görmemek. Bunların hepsini kabul ettiğinizi düşünelim ve belki de
bunları hiç yaşamamışsınızdır ve bilirsiniz ki yaşamayacaksınız da.
Peki ya TACİZ? Tacizi yok
kabul edebilir veya tacize uğramayacağınızı garanti edebilir misiniz? Her gün
dünyada binlerce kadın çeşitli şekillerde tacize uğruyor ve yine binlercesi susuyor,
korkuyor, utanıyor. Özellikle cinselliğin hâlâ tabu olduğu ülkemizde, buna bağlı
olarak uğradıkları cinsel taciz veya tecavüzü gizleyen bir çok kadın var. Devlet
baskısı, toplum baskısı, utanç duygusu, kirlenmiş görünmek, dışlanmak korku su. Oysa, sustukça, gizledikçe o saplantılı ruhların yaptıklarını daha da teşvik etmiş, diğerlerine de aynı
davranışları yapma cesaretini vermiş olmuyor muyuz? Onları daha da
özgürleştirmiş, güçlendirmiş olmuyor muyuz? Ama asıl özgürleşmesi gereken,
bunlara maruz kalan bizler değil miyiz?…
Cinsel tacize uğramış binlerce kadın arasında şikayet oranının
veya tepkinin az olmasının altında, topluma yerleşmiş bir takım düşünceler
yatıyor. Toplumun tepkisinden sakındıkları için ve ailelerinden tutun da
çevrelerindeki herkesten görebileceklerini düşündükleri dışlanma korkusundan
dolayı susmak ve hattâ bunu yapana kişisel tepki dahi gösterememek öyle yaygın ki.
Cinsel tacizi ve hattâ tecavüzü bir suç olarak görmeyenler, kadına yapılan tacizde
kadının da payı olduğunu düşünenler tahmin edilenden de fazla. “Mutlaka
saldırgan kışkırtılmıştır.” “Kadınların dış görünüşü ve
davranışları tacize sebep olur.” “Bazıları bunu hak eder.” şeklindeki
birtakım söylemler kadınlarımızın neden sustuğuna birer örnektir. Sadece kırsal
kesimlerdeki eğitimsiz kadınlar değil, sosyal yaşamda etkinliği olan kadınlar da
susmayı tercih ediyorlar. Erkek egemen bir toplum olarak kadınların edilgen oluşu,
toplumun erkeğe verdiği üstün değer, cinselliğe gösterilen tepki ve erkeğin
cinselliği bir güç olarak görmesi, hem kadınlarımızın tepkisizliğine hem de
saldırgan ruhların neden gün geçtikçe çoğaldığına açıklık getirmiyor mu?
Etrafınıza bir bakın, her gün yolda yürürken, evinize, işinize,
okulunuza giderken, kadınlar, sözle dahi olsa devamlı olarak tacize uğramıyor mu?
Sözler, hareketler ve kimi dokunuşlarla taciz edilmiyorlar mı? Bunlar çok yaygın. 10 -15 yaşında çocuktan tutunda,
40-50 yaşındaki erkekler dahil bu tip tacizleri çok rahat, hiç utanmadan, sıkılmadan
yapabiliyorlar. Bunlara artık çok normal, kabullenebilir olarak bakıyoruz. Oysa,
bunları ne normal karşılamalıyız ne de kabullenmeliyiz. Bunları olağan
karşıladıkça, bunlara tepki göstermedikçe de tacizin boyutu değişiyor, büyüyor
ve sapıkça eğilimlere kadar ilerliyor.
Bizler erkek çocuklarımızı yetiştirirken dahi “Erkek adamdır,
küfür de eder, laf da atar.” gibi söylemleri, yani aslında teşvikleri öyle çok
kullanıyoruz ki, bu tip eğilimlerin toplumda yaygın olmasına bir nevi katkıda
bulunuyoruz. “Erkek adam sert olur, kibarlık da neymiş?” diyerek erkeklerin,
erkekliklerine bir güç, bir erkeklik simgesi ve kadın üzerindeki bir dayatma olarak
görmelerine adeta ortam hazırlıyoruz. Ortaya çıkan saplantılı ruhların, sapık
eğilimlerine göre kadını taciz etmek ve kadına tecavüz etmek olağanlık kazanıyor.
Bırakın bunları, bu tür eğilimleri olmayanlar da kadının bunları hak ettiğini
savunuyorlar. Sonuç ise çok hazin: Tüm bu iğrençliklerin normal karşılandığı bir
toplum, korkan, susan, utanan kadın ve gün geçtikçe artan “Tacizci erkek
adamlarımız”
Bazı kadınlar ırza geç ilmeyi hak eder
diyenler:
50 adli tıp
uzmanının %4’ü
85 psikoloğun %6’sı
75 Psikiyatrisin %7’si
100 avukatın %10’u
75 stajyer hakim savcının %12’si
80 hakim savcının %17’si
100 polisin %33’ü
Kadınlar dış görünüş ve davranışlarıyla tecavüze yol
açar diyenler:
85
psikoloğun %18’i
75 psikiyatrisin %27’si
305 hakim savcı avukatın %40’i
100 polisin %68’I
(yukarıdaki istatistikler 5 Ekim 1997 Milliyet gazetesindeki bir bölümden
alınmıştır) |