BÜLBÜL
Şenol KALUÇ
Ala gözlerini
sevdiğim dilber,
Yurtlarınız çayır, çimen, pınar mı?
Mevlâ’m güzelliği hep sana vermiş
Seni gören başkasını dener mi?
Zamanın birinde yalnız başına bir bülbül yaşarmış. Nice
yurtlara, nice viranelere uğramış, fakat gönlünü eğleyecek ne bir dost, ne de bir
yar bulabilmiş. Yalnızlığı kendine yoldaş, yolları kendine sırdaş eylemiş.
Öylece gelip geçmiş nice yıllar. Bir gün ansızın yorgun düşmüş, gözleri
kararmış, uzanmış boylu boyunca ıslak toprağın bedenine. Ne kadar uyudu bilinmez;
gözlerini açmış bir ahu dilberin avuçlarında. Bülbül dile gelmiş, gül ele,
sararmış solmuş, o ahu dilberin elinde. Küçücük kalbi pır pır etmiş sanki paralanırcasına.
Ko, dolanıp dursun kolun boynumda;
Hiç ölüm korkusu yoktur yanında.
Bir gecelik mihman olsam koynunda,
Uyan, sabah deyi, kaldırma beni.
Bülbüle bir haller olmuş, o gün bu gün, o güzele meftun
olmuş. Kendini o diyarda unutup, ne yer ne içer olmuş; hep o ahu dilberin başında
döner, cennet avazıyla öter, yanından hiç ayrılmazmış. Kış gelip çatmış,
dağları kar sarmış, ağaçlar sararıp solmuş. Bülbüle sığınacak ne bir dal, ne
bir saçak kalmış. Rüzgâr vurmuş üşümüş, yağmur yağmış ıslanmış, fakat o
ahu gözlü dilberden ayrılamamış. Gönlüne söz dinletemez, kalbini dizginleyemez
olmuş, aç kalmış bana mısın dememiş. Ama günlerden bir gün genç bir delikanlı görmüş o ahu
gözlü dilberin yanında. İçi burkulmuş, kalbi kan ağlamış. Kendini vurmuş camlara,
çırpınmış, bağırmış ses yetiştiremez olmuş. Ona uzanan elleri gördükçe
erimiş, eridikçe halsizleşmiş ve çöküvermiş kapı dibinde sessizce.
Aciz kaldım şu gönlümün elinden,
Benim gitmediğim yollar mı kaldı?
Cevr idi ki yüz döndürüp serime,
Başıma gelmedik hallar mı kaldı?
Uzun ve soğuk bir gece sararken dört bir yanı, bülbül öylece
kalakalmış çöktüğü yerde. Üstünü karlar sarmış uzayan gecede. Kapı dibinde o
ahunun neşe saçan sesleri ile uğursuz gecenin uğultuları altında can vermiş
sessizce.
Sabahın ilk ışıkları ile yeni bir gün daha aydınlanırken ahu
gözlü dilber kulak vermiş mehtaba, fakat uğursuz rüzgârdan başka bir şey
duymamış. Kalkmış yürümüş pencere dibine sessizce, görememiş bülbülü. Bir
telaş sarmış içini, delikanlıyı göndermiş bübülü aramaya.
Kapı dibinde bulmuşlar bülbülün cansız ve donmuş bedenini. Ahu
dilber avuçlamış yine bülbülü, beklemiş belki canlanır diye, ardından bir kahkaha
savurmuş, fırlatıp atmış cansız bedeni uzak bir duvar dibine. Dönmüş ve
sarılmış delikanlıya. Uzaklardan seyreden bülbülün ruhu üzülmüş kendince
delikanlının hâline ve ardına bile bakmadan süzülüp gitmiş gitmesi gereken yere.
Ala gözlü yarim,
yakıp yandırma;
Şa’y edip aleme bildirme beni.
Açıp ak gerdanın, durma karşımda;
Ecelimden evvel öldürme beni.*
* Dörtlükler
Karacaoğlan’dan. |