HANGİ
LAİKLİK
RESUL TURA
Türkiye’nin etrafında dolaştığı sorunlar yumağı yakından
incelendiğinde mevcut sorunların çoğunun laiklik ekseninde olduğu görülmekte.
“Türbanlı öğrenciler üniversitelere sokulmalı mı? Sekiz
yıllık temel eğitime geçilmeli mi? Geçilecekse kesintili mi olmalı, kesintisiz mi?
Siyasal İslam”ı temsil eden partiler kapatılmalı mı? Mecliste türbanlı
milletvekili bulunmalı mı?” vs. Bunlara benzer çoğu sorunun cevabı laiklik ile doğrudan ilişkili.
Türkiye’nin en büyük çıkmazlarından biri, üzerinde uzlaşmaya
varılmış bir laiklik tanımının yapılamaması. Siyasî yelpazenin zıt kutuplarında
bulunan birçok kişinin ‘laik’ olduğunu iddia etmesi bu farklılaşmanın en büyük
kanıtı. Buna rağmen yapılan tanımları kabaca iki başlık altında toplamak
mümkün:
- Laiklik, din işleri ile ‘devlet’ işlerinin ayrılmasıdır.
- Laiklik, din işleri ile ‘dünya’ işlerinin ayrılmasıdır.
Birbirinin kopyası gibi görünen bu iki cümleyi ayıran nokta
‘dünya’ ve ‘devlet’ kavramları.
Birinci tanım din işleri ile dünya işlerini birbirinden ayırarak
dini toplumsal hayatın tamamen dışına iterken, ikinci tanım dinin dışına
çıkması gereken alanı ‘devlet’ ile sınırlı tutmakta.
Dinin toplumsal hayattan tamamen soyut lanması gerektiği fikri buram buram totaliterizm kokmakta. Demokratik, özgürlükçü
yapıya sahip bir devletin din işlerini sadece yönetim mekanizmasındaki organların dışına çıkaracağı veya
çıkarmaya çalışacağı kesin. Kesin olan diğer bir nokta Türkiye Cumhuriyeti’nin özgürlükçü
bir yapıya sahip olmadığı. Nitekim Anayasa Mahkemesi’ne göre laiklik: “Hukukî
açıdan kısaca ve genel olarak din işleri ile dünya işlerini ayıran bir rejimdir.”
Bu tanım kâğıt üzerinde bırakılmamakta, türbanlı öğrencilerin
üniversitelere, milletvekillerinin meclise
girmeleri engellenerek “din ve vicdan hürriyetleri” hiçe sayılmaktadır.
Türkiye’nin laiklik konusunda din işleri ile devlet işlerini
ayırmaya dayanan tanımı benimsediği iddia edilse bile pratikte bunun
gerçekleşmediği açık. İki kavramı birbirinden ayırmak demek söz konusu iki kavram
arasındaki bağların tamamıyla koparılması demektir. Oysa Türkiye’de devlet bir
yandan dini kendinden soyutlamakta diğer yandan Diyanet İşleri Başkanlığı
aracılığıyla dini tekelinde tutmaktadır.
Yaşadığımız bütün sorunlarda olduğu gibi laiklik konusunda da
anahtar kelime “özgürlük”.
Kime, ne kadar özgürlük?
Bütün bu keşmekeş, bu soruya verilen cevapların uyuşmazlığından kaynaklanıyor.
Oysa cevap belli:
Maksimum
özgürlük,
Minimum müdahele. |