sayı 5-6

Ekonomik Özgürlük Kavramı

Barış Manço'yıu Düşünürken

Sinema

"Sivil özgürlük" süz "Siyasal Özgürlük"! Olur mu?

Bülbül

Kadın ve Taciz

Nefes alacağınız son oksijende tükenirken

Vahşetin Belgeseli

Ne Yapacağını Bilememek

Türkiyenin Konumu

Haymatlos

Yalancı Masumiyet

Hangi laiklik

E-Deneme


ANASAYFA

e@mail

 

HANGİ LAİKLİK

RESUL TURA

Türkiye’nin etrafında dolaştığı sorunlar yumağı yakından incelendiğinde mevcut sorunların çoğunun laiklik ekseninde olduğu görülmekte.

“Türbanlı öğrenciler üniversitelere sokulmalı mı? Sekiz yıllık temel eğitime geçilmeli mi? Geçilecekse kesintili mi olmalı, kesintisiz mi? Siyasal İslam”ı temsil eden partiler kapatılmalı mı? Mecliste türbanlı milletvekili bulunmalı mı?” vs. Bunlara benzer çoğu sorunun cevabı laiklik ile doğrudan ilişkili.

Türkiye’nin en büyük çıkmazlarından biri, üzerinde uzlaşmaya varılmış bir laiklik tanımının yapılamaması. Siyasî yelpazenin zıt kutuplarında bulunan birçok kişinin ‘laik’ olduğunu iddia etmesi bu farklılaşmanın en büyük kanıtı. Buna rağmen yapılan tanımları kabaca iki başlık altında toplamak mümkün:

  1. Laiklik, din işleri ile ‘devlet’ işlerinin ayrılmasıdır.
  2. Laiklik, din işleri ile ‘dünya’ işlerinin ayrılmasıdır.

Birbirinin kopyası gibi görünen bu iki cümleyi ayıran nokta ‘dünya’ ve ‘devlet’ kavramları.

Birinci tanım din işleri ile dünya işlerini birbirinden ayırarak dini toplumsal hayatın tamamen dışına iterken, ikinci tanım dinin dışına çıkması gereken alanı ‘devlet’ ile sınırlı tutmakta.

Dinin toplumsal hayattan tamamen soyutlanması gerektiği fikri buram buram totaliterizm kokmakta. Demokratik, özgürlükçü yapıya sahip bir devletin din işlerini sadece yönetim mekanizmasındaki organların dışına çıkaracağı veya çıkarmaya çalışacağı kesin. Kesin olan diğer bir nokta Türkiye Cumhuriyeti’nin özgürlükçü bir yapıya sahip olmadığı. Nitekim Anayasa Mahkemesi’ne göre laiklik: “Hukukî açıdan kısaca ve genel olarak din işleri ile dünya işlerini ayıran bir rejimdir.” Bu tanım kâğıt üzerinde bırakılmamakta, türbanlı öğrencilerin üniversitelere, milletvekillerinin meclise girmeleri engellenerek “din ve vicdan hürriyetleri” hiçe sayılmaktadır.

Türkiye’nin laiklik konusunda din işleri ile devlet işlerini ayırmaya dayanan tanımı benimsediği iddia edilse bile pratikte bunun gerçekleşmediği açık. İki kavramı birbirinden ayırmak demek söz konusu iki kavram arasındaki bağların tamamıyla koparılması demektir. Oysa Türkiye’de devlet bir yandan dini kendinden soyutlamakta diğer yandan Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla dini tekelinde tutmaktadır.

Yaşadığımız bütün sorunlarda olduğu gibi laiklik konusunda da anahtar kelime “özgürlük”.
Kime, ne kadar özgürlük?
Bütün bu keşmekeş, bu soruya verilen cevapların uyuşmazlığından kaynaklanıyor. Oysa cevap belli:

Maksimum özgürlük,
Minimum müdahele.