PARLAMENTER SİSTEM VE
TÜRKİYE
Ahmet DEMİRTAŞ
Dünyada krallıkların yıkılıp
monarşinin ortadan kalktığı dönemlerde parlamentolar doğmaya başlamıştır. İlk
olarak, İngiltere’de ortaya çıkan daha sonra başka ülkelerce uygulanan parlamenter
rejim, artık dünyanın hiçbir ülkesinde kitaplarda yer alan şekliyle uygulanmıyor;
artık yavaş yavaş devletler yarı başkanlık ya da başkanlık hükümeti sistemine
geçmektedirler
Parlamenter rejimin en önemli özelliği,
kuvvetler arasındaki eşitlik ve dengedir; fakat yasama organı denetim mekanizması ile
yürütmeyi denetleme yetkisine sahip iken yürütme organı da yine belli şartlarda
parlamentoyu feshederek veya seçimleri yenileyerek gücünü gösterme imkanına
sahiptir. Parlamento artık denetim görevini yapamıyor, çoğunluğunu kendisinin
oluşturduğu hükümeti düşüremiyor, bindiği dalı kesmiyor, denetim mekanizması
yeterince çalışmadığı için sistem yavaş yavaş pes ediyor
Parlamenter sistemin açmazlarından biri
de, Başbakanlık hadisesi... Başbakan, kişisel olarak uygun gördüğü kişilere
istediği görevi verebilme yetkisine sahiptir. Bakanları istediği gibi seçmekte,
onların işlerine karışmakta, kabine tartışmalarında da oldukça egemen, istediği
yasa tasarısını hazırlamakta ve öncelikle o yasa tasarılarının
görüşülmesinde milletvekilleri üzerinde baskı kurabilmektedir. Başbakanın
yetkilerindeki artış çoğunluk partisinin lideri olmasından kaynaklanır.
Parlamenter rejimin bir diğer açmazı;
teorik olarak yürütme yasamaya karşı sorumlu iken seçmenlere karşı sorumluluğu
doğrudan değildir. Çünkü hükümeti seçmenler doğrudan oluşturmaz, seçmenler
sadece milletvekillerini seçer; milletvekilleri de içlerinden hükümet çıkarır.
Yine bir diğer açmaz, koalisyonlardır.
Koalisyonlarla yönetimin toplumsal konsensus sağladığı görüşü, sosyal demokratlar
tarafından kabul edilse de, İskandinav ülkelerinde başarılı olduğu görülse de,
birçok ülkede uygulamada ciddi sorunları ortaya çıkardığı ve sorunları
çözmekten uzak olduğu bir gerçektir. Koalisyonlar, sadece günlük rutin işlerin
yapıldığı hiçbir plan ve programın ortaya konmadığı formalite olsun diye kurulan
hükümettir
İcraat hükümeti olmaktan ziyade
durumu kurtarmaya çalışan halka “ülkeyi hükümetsiz bırakmadık” diyerek
tavizcilik, fırsatçılık politikalarının güdüldüğü boşa geçirilmiş zaman
olarak adlandırabiliriz. Milli egemenlik tam olarak gerçekleşmemekte Anayol-D
hükümetinde gördüğümüz gibi meclisin beşinci partisi kilit parti konumuna gelerek,
hükümeti dışarıdan destekleyerek, büyük pazarlık gücüne sahip olmakta ve bu
istikrarsızlıkta ne yaptırabilirsem kar dır gibi politikalar üreterek ilişkilerini
bu çerçevede yürütmektedir.
Hükümet bir bütündür. ve hükümetin
ortak sorumluluğu esastır. Koalisyon hükümetlerinin asıl sıkıntısı sorumlu ve
yetkilinin kim olduğunun bilinmemesidir. Partilerin suçları birbirlerinin üzerlerine
atmaları ve tek başlarına hükümet olmadıkları için verdikleri sözleri yerine
getiremediklerini söylemeleri halkın karar vermesini zorlaştırmaktadır.1991
seçimlerinde DYP-SHP Koalisyonu kurulmuş farklı program ve farklı görüşlere sahip
iki ayrı partinin Koalisyon kurması ortak sorumluluk ilkesini bozmuş iki ayrı
hükümet var gibi iki ayrı parti aynı anda bir ülkeyi yönetmeye kalkmışlardır. Bu
sırada SHP-CHP’nin bütünleşme çabaları ve genel başkan değişikliğide normal
olarak hükümete yansıyınca Türkiye bu dönemde de maalesef yerinde saymıştır.
Koalisyonlar neticesinde çözülemeyen sorunlar karşısında artık partiler sorumluluk
almaktan kaçınmakta ve koalisyonlar dışarıdan desteklenmektedir. Kurulan
azınlık hükümetler ipleri başkasının eline vermekte ve kukla durumuna
düşmektedirler.
İstikrarsız koalisyonları,
azınlık hükümetlerinin, dönüşümlü başbakanlık formüllerinin denendiği
ülkemizde seçim yatırımı yapılarak ne kazansam kâr’dır düşüncesiyle
bakanlıklarda KİT’e dönüştürülerek ülkedeki enflasyonu ve işsizliği
körükleyen bu sistem tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işlemez durumdadır.
Yine anlamalıyız ki parlamenter sistem iki partinin dışında çok partili bir ortamda
seçim sistemiyle alakalı olarak da ciddi sorunlara yol açmaktadır. Parlamenter
sistemin klasik tanımı değişmiştir. Yeni parlamenter sistemde yürütme organının
yasamaya nazaran daha aktif daha güçlü durumda olduğunu görüyoruz. Görüyoruz ki çift
parti sisteminin hükümete sağladığı otorite sayesinde İngiltere’de kabine
üstünlüğü ortaya çıkmıştır. Ama birden çok partinin bulunduğu ülkelerde durum
tersine dönmüş istikrarlı hükümet yerine güçsüz hükümetler kurulmuştur.
Burada karşımıza parti disiplini çıkıyor. Parti disiplini; herhangi
bir konuda parti birliğini bozmamak gayesi ile partisiyle anlaşmazlığa uyuşmazlığa
düşmesine engel olmak için bu fikirden vazgeçirme metodu olarak tanımlanabilir. Parti
üyeleri parti disiplinine uymak zorundadır. Aksi takdirde bazı müeyyidelerle karşı
karşıyadır. Bu müeyyideler partiden çıkarmaya kadar varmaktadır. Yine DSP’den
ihraç edilen milletvekillerini hepimiz hatırlıyoruz. Parti disiplini neticesinde parti
gruplarında alınan kararlar önemli bir konuma geliyor ve parti grupları hükümetleri
kuruyor veya düşürüyor. Bugün için ülkemizde önemli problemleri önce parti
gruplarında görüşülüyor daha sonra parti başkanları bunu onaylıyor ve günümüzde
iktidar partisi başkanının kabul etmediği konu veya konular meclisten geçemiyor.
Milletvekilleri seçimlerinde parti
başkanlarının belirlediği isimler meclise girince yine parti başkanlarının
istekleri doğrultusunda özellikle iktidar partisi milletvekilleri partilerinin
kendilerine sağladığı imkanları neticesinde bir anlamda vefa borcu dolayısıyla ve
parti disiplini neticesinde parti liderlerinin başbakan olduğu veya destek verdiği
hükümeti siyasi denetim vasıtaları ile denetlemek yerine gözü bağlanmış bir
insana dışarıdan verilen komutlar gibi partisinin ve başkanının dediklerini
yapmaktadır. Bu sebeple kurulan hükümetler meclisin siyasi denetiminden uzak
olmaktadır.
Parlamentonun bu hale gelmesi neticesinde kuvvetler
ayrılığı prensibi bozulmakta yürütme oransız biçimde güçlenmektedir.
Parlamentoda çoğunluğu eline geçirmiş parti her iki güce de hakimdir. Parti
disiplini neticesinde Başbakan milletvekilleri tarafından desteklenmekte ve yanlış
kararları alsa bile bir daha seçilmek kaygısıyla siyasi geleceği için her zaman
başbakanın arkasında duran, Başbakanın istediği gibi davranmaları neticesinde Yasama
ve Yürütme ayrımı sona ermiş İktidar-Muhalefet kavramları karşımıza çıkmıştır.
Parlamento yürütmenin istediği kanunlar ancak parlamentodan geçmektedir.
Türkiye’nin önündeki insan
hakları, hukuk devleti, demokrasi gibi çok önemli problemleri ancak etkin
ve istikrarlı bir yönetimle çözülebilir. Bugünkü parlamenter sistemin ortaya
çıkardığı cılız, fırsatçı, tavizci yönetimlerle değil
herhalde... |