ADANA
VE ADANA’NIN ÖTESİ
Barış ÇİÇEK
Artık pek de umurumuzda değil. Trafik
kazasında bilmem kaç kişi ölmüş, selde kaç kişi kaybolmuş, kaç kişi çığın
altında kalmış, depremde ne kadar kişi yaralanmış… Artık ölüler, yaralılar
bizi pek ilgilendirmiyor. Yoksa bu hep böylemiydi? Yani biz hep insan hayatını
hiçe mi saydık? Kendimi örnek vereyim. Böyle haberleri televizyonda izlemekten,
gazetede okumaktan sıkıldım. Kaç kişi gelmiş, kaç kişi gitmiş, artık oturup
bunları düşünmüyordum. Sadece ana haber bülteninin sonuna doğru yayınlanan
haberler bana bir şeyler anlatmaya başladı. Amerika’da sıradan bir kişinin
ölmesi bütün dünyanın haberi oluyordu. Japonya’daki depremde bir kaç kişi
ölünce Japonlar yaslara giriyor, bütün dünya onlarla ilgileniyordu. Peki
dünya Türkiye’deki ölüm haberleriyle niye ilgilenmiyordu? Ben bunun nedenini
buldum ve hatta sonucu formüle bile ettim. Bakın ne kadar iyi matematik biliyorum:
Gelişmişlik seviyesi x Ölen insan sayısı = K
K=(Sabit sayı)
Yani, Bangladeş’te 1000 tane insanın
ölmesi veya Japonya’da 5 kişinin ölmesi dünya ve dünya basını için aynı
değerde. Bu formüle bakarak Türkiye’nin medeniyet düzeyini ya da Türkiye’de kaç
kişi ölünce dünyanın buna ilgi göstereceğini bulabilirsiniz.
Ben mimarlıkta okuyorum ve mezun olunca
sanırım mimar olacağım. Bu yüzden benim bu yazıda Adana yapılaşmasından ve bunun
sorunlarından bahsetmem gerekir. Size, depremde niye bu kadar kişinin öldüğünü,
niye çoğu yapının yıkıldığını, şu anda Türkiye’de inşaat adı altında
neler yapıldığını ve ilerisi için de durumu pek ümitli görmediğimi anlatmam
gerekir. Ama siz bunların hepsini biliyorsunuz, mimarlıkta okumasanız bile.
Matematikten anlamasanız bile çıkardığım formülü hepiniz çıkarabilir,
Türkiye’de neyin yanlış gittiğini ve hatta çözümünü bile görebilirsiniz.
Açık açık söyleyeyim. Ben de
müteahhit olmak istiyorum. Evet, büyük bir müteahhit olmak ve çoook(!)
zengin olmak istiyorum. Adana’daki binaları yapanlar da aynı şeyleri
düşünüyorlardı. O yüzden teknik ressamlara proje yaptırıp paraya ihtiyacı olan
zavallı bir mimara imzalattılar. O yüzden statik projelerini de yapmadılar. Bir imza
yetti. Madem bu adamlar bu gibi pis işler yaptılar, peki büyük devletimiz ne yaptı. O
imzalara güvendi. Evet, güvendi. Ne yapmasını bekliyordunuz? Bir komisyon kurup, o
komisyonda projenin bütün detaylarını incelemelerini mi? Statik projesini, tesisat
projesini belli standartlara göre değerlendirmelerini mi? İnşaatın her safhasında
projeye uygunluğu denetlemelerini mi? Bekleyin o zaman. Daha çok beklersiniz.
Belki gazetede okumuşsunuzdur, binaları
yıkılan müteahhitleri hapse atacaklarmış. Adamlar binaları yaparken kazanacakları
güzel paraları düşünüp durdular, hatta bu parayı kazanmalarına hiç bir şeyin
engel olmadığını görüp mışıl mışıl uyudular bile. Bir deprem oldu ve adamlar
tahayyül bile edemedikleri hapishaneyle yüz yüze geldiler. İşte büyük devlet.
İşte öldürülen vatandaşlarının intikamını alan devlet. Aslında asmak daha iyi
olurdu ama neyse hapishane de iyidir. Devlet dediğin böyle olur. Yaşarken koruyamasa da
ölünce vatandaşlarının hakkını sonuna kadar arar. Bir de devlete veryansın
ederler. Vatandaşının hakkını koruyamıyormuş da, ona gerektiği gibi sahip
çıkamıyormuş da… Alın işte, herifleri hapse gönderiyor. Sevinin, sevinin…
Başınızda koç gibi, baba gibi bir devlet var(!). |