FİYAT MEKANİZMASININ
ERDEMİ
Arş.Gör. M. Umur TOSUN
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F
MALİYE BÖLÜMÜ
İktisat biliminin
yüzyıllardır çözmeye çalıştığı sorun rasyonel bir ekonomik düzenin
inşasıdır. Rasyonel ekonomik düzen mevcut kaynakların en verimli şekilde
kullanılması olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla böyle bir düzenin inşası
meselesi yeterli bilgi, veri tercihler sistemi, kullanılacak araçlar hakkında tam bilgi
ve alışılagelmiş varsayımlar altında tamamen mantığa dayalı hale gelmektedir.
Onun, çözmeyi amaçladığı sorunun uygulanabilir en iyi (optimum) çözümü,
varsayımlar altında basite indirgenerek matematikselleşmektedir. Bu matematiksel
önerme sözle ifade edilmek istenirse; herhangi iki mal arasındaki değişim veya
bireylerin sonuncu birimin tüketilmesinden elde ettikleri fayda oranlarını gösteren
marjinal ikame hadleri ile üretim faktörlerinin değişim veya sonuncu birimindeki
verimliliklerinin oranını gösteren marjinal teknik ikame hadlerinin diğer bütün
değişik kullanım alanlarında da aynı olmasıdır.
Oysa, toplumun karşılaştığı ekonomik
sorun farklıdır. Sorunun çözümü için getirilen matematiksel formül, yani iktisadi
hesap, her ne kadar sorunun çözümünde önemli bir merhaleyi ifade etse de, halen
çözüm getirmekten uzaktır. Bunun nedeni “iktisadi hesabı” başlatan
“bilgilerin” (verilerin), toplum tarafından, iktisadi uygulamaları yapması
düşünülen “merkezi ve şahıslar üstü bir kuruma (otoriteye)” iletilme
konusundaki yetersizliktir. Söz konusu merkezi ve şahıslarüstü otorite, ekonomide
bireylerden daha olumlu ve yerinde karar alabileceği varsayımı ile devlet tarafından
kurularak faaliyet göstermektedir. Bu otorite, iktisadi hesabı, bireyler adına,
milyonlarca birey arasında dağılmış bilgilerden yararlanarak yapabilmeyi
amaçlamaktadır. Halbuki, amaçları sadece ve sadece kendileri tarafından bilinen
bireylerin, toplumda kaynakları en iyi nasıl kullanacaklarına ilişkin müdahaleler,
iktisadi faaliyetlerdeki doğal koordinasyonu bozabilmektedir. Dolayısıyla iktisadi
hayatta mevcut rahatsızlıkların tümü, müdahaleci yanı ağır basan
resmileştirilmiş iktisat teorisi ve politikasının, toplumun karşılaştığı
ekonomik sorunların doğasını yanlış algılamasından kaynaklanmaktadır. Sonuç
olarak ekonomik sorunlar içinden çıkılmaz bir hal alabilmektedir.
Resmi iktisat teorisini
geliştirdiği, “ince ayar” (fine tuning) ve “iktisadi planlama”, sözünü
ettiğimiz otoriter yüce aklın “bilgileri” kalıba sokma araçları haline
gelmektedir. İktisadi planlama, bireylerin değişik koşullar karşısında bilgilerini,
bireyler adına değerlendirerek, amaçlarını gerçekleştirmede yol gösterici bir
araç olarak kabul görmektedir. Halbuki ekonomik süreci tasvirle uğraşan resmi iktisat
teorisi, planlamada söz konusu bilgilerin yüce akıla (planlama otoritesine) nasıl
ulaştırılabileceğine bir cevap verememektedir. Aslında, iktisadi sorun, planın
yapılıp yapılmayacağından çok, kimin planlamayı yapacağıyla ilgilidir. Başka
bir ifade ile planlama, bütün ekonomik sistem için merkezi tek bir otorite tarafından
mı, yoksa bireylerin kendileri tarafından mı yapılacaktır? Tek ve
bütünleştirilmiş plan çerçevesinde kaynakların tahsisi “iktisadi planlamayı”,
bireylerin kendi planlarını kendileri yaparak kaynakları tahsis etmesi ise
“rekabeti” (piyasayı) ifade etmektedir. Rekabetin en önemli unsuru da fiyat
mekanizmasıdır.
Bu sistemlerden hangisinin etkin olarak
işlediği sorusu, hangisinin, varolan bilginin tam kullanımını
gerçekleştirebileceğine dayanmaktadır.
Aslında fiyat mekanizması yoluyla kaynak
tahsisi sürecinde, fiyatlar, toplumda üç temel amaca hizmet etmektedir. Bunlardan birincisi
ve en önemlisi “bilginin iletilmesidir”. Örneğin insanlar, enerjiyi israf
etmemeleri gerektiği konusundaki bilgiyi enerji fiyatlarının yükselmesi ile çabucak
fark ederler. Fiyatların üstlendiği bu görev, ekonomik faaliyetlerin koordinasyonu
gibi bir temel fonksiyonu ifade eder. Fiyatlar, zevkler, kullanıma hazır kaynaklar,
üretim olanakları, bugün için kullanılabilir mallar ve gelecekte piyasalarda
varolacak mallar hakkında bilgi iletirler. Fiyatın üstlendiği fonksiyonlardan ikincisi
ise insanları, kaynakların kullanımlarına en yüksek değer atfedilen yerlere ve en az
maliyetli üretim tekniklerine yönlendirmesini, teşvik etmesidir. Üçüncü
fonksiyon ise kimin, neyi, ne kadar üreteceği yani gelirin dağıtılması sorunuyla
ilgilidir. Söz konusu fonksiyonlar birbirleriyle son derece iç içedirler. İşte fiyat
mekanizmasının erdemi de buradadır. İşçiler, emeklerini en yüksek ücret veren
piyasalarda satarken, kendilerinin ihtiyacı olan malları en uygun piyasalardan temin
edeceklerdir. Veya müteşebbisler, firmalarının yaşamlarını sürdürebilmesi için
en uygun piyasayı fiyatlar şeklinde kendisine yansıyan bilgiler silsilesinden elde
ederek o piyasaya girip girmeme kararını verecektir. Ne var ki, fiyatın söz konusu
fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için çarpıtılmaması gerekmektedir. Sözgelimi,
enflasyon nedeniyle maliyetinden çok yüksek fiyata satılabilen bir mal nedeniyle
(bilginin yanlış aktarılması) toplumun kıt kaynaklarının yanlış bilgi aktarılan
malların üretimine sevk edebilme olasılığı vardır. Böylelikle aslında toplumun
kıt kaynakları, doğru bilginin iletilmesi ile daha verimli alanlara
aktarılabilecekken, çarpıtılmış fiyatlar sebebiyle (enflasyon nedeniyle) yanlış
alanlara kayabilmektedir. Bu özelliği ile serbest piyasa fiyatları “kamu
yararı”’na çalışan “sosyal sinyaller” olarak kabul edilirler.
Oysa iktisadi planlamada , elde edilen
bilgi bir mevkiden diğerine iletilebilse bile plancıların motivasyon eksikliği
nedeniyle, gelen bilginin gereğini yapma dürtüsü de zayıflamakta, komuta zincirinde
iletilen bilgi zamanla önemini yitirebilmekte ve alınan kararların isabet yüzdesini
düşürebilmektedir. Sırf bu açıdan bile iki sistem arasında bir tercih
yapılması gerekirse tercihin piyasa mekanizmasından yana olması gerekir. Ne var
ki tüm erdemine rağmen fiyat mekanizmasının kaynakları dağıtmakta başarısız
kaldığı (doğal tekeller, dışsallıklar) gibi durumlarda çözüm, ne olacaktır? Bu
durumlarda bile (doğal tekel ve dışsallıklar vb.) fiyat mekanizmasına uygun
araçların kullanılması kanaatimizce daha başarılı bir çözüm getirebilecektir.
Bir zamanlar piyasa başarısızlığı örneği olarak sunulan doğal tekellerde bile
(sürekli ölçekten getirinin olduğu ve marjinal maliyetlerin sürekli ortalama
maliyetlerin batık maliyetler nedeniyle (sunk cost) altında seyrettiği durum) piyasa
araçlarıyla daha sağlıklı mücadele edilebildiği görülmektedir. Söz konusu duruma
örnek vermek gerekirse, telekomünikasyon hizmetlerinde ilk yatırım maliyetinin
yüksekliği ve dışlanamama gibi kamusal mal özellikleri artık yoktur. Teknolojinin
ilerlemesi, söz konusu özellikleri ortadan kaldırmıştır. Dolayısıyla bu sektörde
“piyasa çözümü” artık mümkündür.
Sonuç olarak fiyatın fonksiyonlarını
iyi bilerek hareket etmek ve fiyatları olduğundan farklı gösterecek her türlü
uygulama ve müdahaleden kaçınmak gerekir. Fiyat mekanizmasının sadece
bireylerin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmekle kalmadığını, kaynakların
doğru yerlere tahsisini gerçekleştirerek, toplumun genelinin yararına hizmet ettiğini
bilerek, piyasa merkezli politikalara ağırlık verilmesi kaçınılmazdır. Hemen
belirtmek gerekir ki; yaratılmak istenen piyasa sistemi, resmi iktisat teorisinin
amaçladığı gibi, mükemmeliyetçilik peşinde değildir. Varolan aksaklıklara
rağmen, fiyat mekanizması maddi medeniyetin inşasının temel cihazını
oluşturmuştur. Adam Smith’i yeniden keşfettiğini söyleyen Profesör Abba P.
Lerner’in ifadesi ile, fiyat sisteminin en önemli faydası, bireylerin
kendi çıkarlarını gerçekleştirirken farkında olmadan toplumun çıkarını da
yerine getirmesidir. İşte fiyat mekanizmasının da en büyük erdemi budur! |