sayı 1 

Yeni Manzaralar

Her Demokrasiye Bir Amistad

Manifesto için Yan Söz

Söyleşi-Babür Benderlioğlu

İdeoloji Para ve Eğitim

Türkiye'de Sürdürülebilir
Kalkınma ve Çevrecilik


KKTC ve Kumarhaneler


Patron, Piyasa ve Birey

Türkiye'de Kültür Diktası

Alternatif Enerji Kaynakları

Tembelleşen Kurumlarımız

Fiyat Mekanizmasının Erdemi

ANASAYFA

e@mail

 

FİYAT MEKANİZMASININ ERDEMİ

Arş.Gör. M. Umur TOSUN

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F MALİYE BÖLÜMÜ

İktisat biliminin yüzyıllardır çözmeye çalıştığı sorun rasyonel bir ekonomik düzenin inşasıdır. Rasyonel ekonomik düzen mevcut kaynakların en verimli şekilde kullanılması olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla böyle bir düzenin inşası meselesi yeterli bilgi, veri tercihler sistemi, kullanılacak araçlar hakkında tam bilgi ve alışılagelmiş varsayımlar altında tamamen mantığa dayalı hale gelmektedir. Onun, çözmeyi amaçladığı sorunun uygulanabilir en iyi (optimum) çözümü, varsayımlar altında basite indirgenerek matematikselleşmektedir. Bu matematiksel önerme sözle ifade edilmek istenirse; herhangi iki mal arasındaki değişim veya bireylerin sonuncu birimin tüketilmesinden elde ettikleri fayda oranlarını gösteren marjinal ikame hadleri ile üretim faktörlerinin değişim veya sonuncu birimindeki verimliliklerinin oranını gösteren marjinal teknik ikame hadlerinin diğer bütün değişik kullanım alanlarında da aynı olmasıdır.

Oysa, toplumun karşılaştığı ekonomik sorun farklıdır. Sorunun çözümü için getirilen matematiksel formül, yani iktisadi hesap, her ne kadar sorunun çözümünde önemli bir merhaleyi ifade etse de, halen çözüm getirmekten uzaktır. Bunun nedeni “iktisadi hesabı” başlatan “bilgilerin” (verilerin), toplum tarafından, iktisadi uygulamaları yapması düşünülen “merkezi ve şahıslar üstü bir kuruma (otoriteye)” iletilme konusundaki yetersizliktir. Söz konusu merkezi ve şahıslarüstü otorite, ekonomide bireylerden daha olumlu ve yerinde karar alabileceği varsayımı ile devlet tarafından kurularak faaliyet göstermektedir. Bu otorite, iktisadi hesabı, bireyler adına, milyonlarca birey arasında dağılmış bilgilerden yararlanarak yapabilmeyi amaçlamaktadır. Halbuki, amaçları sadece ve sadece kendileri tarafından bilinen bireylerin, toplumda kaynakları en iyi nasıl kullanacaklarına ilişkin müdahaleler, iktisadi faaliyetlerdeki doğal koordinasyonu bozabilmektedir. Dolayısıyla iktisadi hayatta mevcut rahatsızlıkların tümü, müdahaleci yanı ağır basan resmileştirilmiş iktisat teorisi ve politikasının, toplumun karşılaştığı ekonomik sorunların doğasını yanlış algılamasından kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak ekonomik sorunlar içinden çıkılmaz bir hal alabilmektedir.

Resmi iktisat teorisini geliştirdiği, “ince ayar” (fine tuning) ve “iktisadi planlama”, sözünü ettiğimiz otoriter yüce aklın “bilgileri” kalıba sokma araçları haline gelmektedir. İktisadi planlama, bireylerin değişik koşullar karşısında bilgilerini, bireyler adına değerlendirerek, amaçlarını gerçekleştirmede yol gösterici bir araç olarak kabul görmektedir. Halbuki ekonomik süreci tasvirle uğraşan resmi iktisat teorisi, planlamada söz konusu bilgilerin yüce akıla (planlama otoritesine) nasıl ulaştırılabileceğine bir cevap verememektedir. Aslında, iktisadi sorun, planın yapılıp yapılmayacağından çok, kimin planlamayı yapacağıyla ilgilidir. Başka bir ifade ile planlama, bütün ekonomik sistem için merkezi tek bir otorite tarafından mı, yoksa bireylerin kendileri tarafından mı yapılacaktır? Tek ve bütünleştirilmiş plan çerçevesinde kaynakların tahsisi “iktisadi planlamayı”, bireylerin kendi planlarını kendileri yaparak kaynakları tahsis etmesi ise “rekabeti” (piyasayı) ifade etmektedir. Rekabetin en önemli unsuru da fiyat mekanizmasıdır.

Bu sistemlerden hangisinin etkin olarak işlediği sorusu, hangisinin, varolan bilginin tam kullanımını gerçekleştirebileceğine dayanmaktadır.

Aslında fiyat mekanizması yoluyla kaynak tahsisi sürecinde, fiyatlar, toplumda üç temel amaca hizmet etmektedir. Bunlardan birincisi ve en önemlisi “bilginin iletilmesidir”. Örneğin insanlar, enerjiyi israf etmemeleri gerektiği konusundaki bilgiyi enerji fiyatlarının yükselmesi ile çabucak fark ederler. Fiyatların üstlendiği bu görev, ekonomik faaliyetlerin koordinasyonu gibi bir temel fonksiyonu ifade eder. Fiyatlar, zevkler, kullanıma hazır kaynaklar, üretim olanakları, bugün için kullanılabilir mallar ve gelecekte piyasalarda varolacak mallar hakkında bilgi iletirler. Fiyatın üstlendiği fonksiyonlardan ikincisi ise insanları, kaynakların kullanımlarına en yüksek değer atfedilen yerlere ve en az maliyetli üretim tekniklerine yönlendirmesini, teşvik etmesidir. Üçüncü fonksiyon ise kimin, neyi, ne kadar üreteceği yani gelirin dağıtılması sorunuyla ilgilidir. Söz konusu fonksiyonlar birbirleriyle son derece iç içedirler. İşte fiyat mekanizmasının erdemi de buradadır. İşçiler, emeklerini en yüksek ücret veren piyasalarda satarken, kendilerinin ihtiyacı olan malları en uygun piyasalardan temin edeceklerdir. Veya müteşebbisler, firmalarının yaşamlarını sürdürebilmesi için en uygun piyasayı fiyatlar şeklinde kendisine yansıyan bilgiler silsilesinden elde ederek o piyasaya girip girmeme kararını verecektir. Ne var ki, fiyatın söz konusu fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için çarpıtılmaması gerekmektedir. Sözgelimi, enflasyon nedeniyle maliyetinden çok yüksek fiyata satılabilen bir mal nedeniyle (bilginin yanlış aktarılması) toplumun kıt kaynaklarının yanlış bilgi aktarılan malların üretimine sevk edebilme olasılığı vardır. Böylelikle aslında toplumun kıt kaynakları, doğru bilginin iletilmesi ile daha verimli alanlara aktarılabilecekken, çarpıtılmış fiyatlar sebebiyle (enflasyon nedeniyle) yanlış alanlara kayabilmektedir. Bu özelliği ile serbest piyasa fiyatları “kamu yararı”’na çalışan “sosyal sinyaller” olarak kabul edilirler.

Oysa iktisadi planlamada , elde edilen bilgi bir mevkiden diğerine iletilebilse bile plancıların motivasyon eksikliği nedeniyle, gelen bilginin gereğini yapma dürtüsü de zayıflamakta, komuta zincirinde iletilen bilgi zamanla önemini yitirebilmekte ve alınan kararların isabet yüzdesini düşürebilmektedir. Sırf bu açıdan bile iki sistem arasında bir tercih yapılması gerekirse tercihin piyasa mekanizmasından yana olması gerekir. Ne var ki tüm erdemine rağmen fiyat mekanizmasının kaynakları dağıtmakta başarısız kaldığı (doğal tekeller, dışsallıklar) gibi durumlarda çözüm, ne olacaktır? Bu durumlarda bile (doğal tekel ve dışsallıklar vb.) fiyat mekanizmasına uygun araçların kullanılması kanaatimizce daha başarılı bir çözüm getirebilecektir. Bir zamanlar piyasa başarısızlığı örneği olarak sunulan doğal tekellerde bile (sürekli ölçekten getirinin olduğu ve marjinal maliyetlerin sürekli ortalama maliyetlerin batık maliyetler nedeniyle (sunk cost) altında seyrettiği durum) piyasa araçlarıyla daha sağlıklı mücadele edilebildiği görülmektedir. Söz konusu duruma örnek vermek gerekirse, telekomünikasyon hizmetlerinde ilk yatırım maliyetinin yüksekliği ve dışlanamama gibi kamusal mal özellikleri artık yoktur. Teknolojinin ilerlemesi, söz konusu özellikleri ortadan kaldırmıştır. Dolayısıyla bu sektörde “piyasa çözümü” artık mümkündür.

Sonuç olarak fiyatın fonksiyonlarını iyi bilerek hareket etmek ve fiyatları olduğundan farklı gösterecek her türlü uygulama ve müdahaleden kaçınmak gerekir. Fiyat mekanizmasının sadece bireylerin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmekle kalmadığını, kaynakların doğru yerlere tahsisini gerçekleştirerek, toplumun genelinin yararına hizmet ettiğini bilerek, piyasa merkezli politikalara ağırlık verilmesi kaçınılmazdır. Hemen belirtmek gerekir ki; yaratılmak istenen piyasa sistemi, resmi iktisat teorisinin amaçladığı gibi, mükemmeliyetçilik peşinde değildir. Varolan aksaklıklara rağmen, fiyat mekanizması maddi medeniyetin inşasının temel cihazını oluşturmuştur. Adam Smith’i yeniden keşfettiğini söyleyen Profesör Abba P. Lerner’in ifadesi ile, fiyat sisteminin en önemli faydası, bireylerin kendi çıkarlarını gerçekleştirirken farkında olmadan toplumun çıkarını da yerine getirmesidir. İşte fiyat mekanizmasının da en büyük erdemi budur!