Tembelleşen Kurumlarımız
Davut
KARAMAN
Türkiye’de kamu hizmeti olarak sunulan
eğitim, sağlık gibi insanların en temel ihtiyaçlarına cevap veren hizmetlerin nasıl
tıkandığını ve işlemez olduğunu görmek çok kolay.
Türkiye’de yaşayan birçok insan
sağlık ve eğitim hizmetlerinden yeterince yararlanamamaktadır. Bunun temel nedeni
Türkiye’deki devletçi zihniyetten kaynaklanan aksaklıklardır. Devletçi zihniyet bu
hizmetlerin yalnızca veya en iyi şekilde kamu kurumları aracılığıyla
sunulabileceğine inanmaktadır. Oysa bunun böyle olmayacağı yaşanan bunca
tecrübelerden sonra şimdi daha açıktır. Kamu kurumları denilen bu kuruluşlar tembellik
içine düşmüşlerdir.
Devletin sağlık ve eğitim
işletmelerinde görülen, tembelliğin çok ötesine geçerek bir hastalığa
dönüşmüştür. Yöneticilerinin çabalarına karşın hastalıktan bir türlü
kurtulunamamıştır.
Kamu örgütlerinde tembelliğin temel
sebebi, karar sürecinde örnek takibidir. Karar sürecinde hep eski örnekler
üzerinden karar verilince örgütün temposu da hep aynı kalır. Körü körüne taklit
değişmeyi, yaratıcılığı, düşünmeyi durdurur. Tembelliğin nedenleri arasında kurumsallaşmış
alışkanlıklar ve önceden girilmiş gereksiz yükümlülükleri sayabiliriz. 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu ile çalışanların düşünce özgürlükleri
kısıtlanmış, yaratıcılıkları engellenmiştir. Dolayısıyla aşırı tembellik
devlet örgütünü felce uğratmıştır. Bu felcin çeşitli safhaları vardır. Felce
uğramış bir örgütte, üst kademe yöneticileri isteksiz ve vurdumduymaz davranır.
Orta kademedekiler birbirini yemeye çalışır, alt kademedekiler de canından bezmiş
veya işin alayında olur.
Örgüt bu komaya birden bire girmemiştir
ve hastalığın seyrinden içindekiler haberli olduğu gibi, bunların bazıları da
felç olma sürecini hızlandırmıştır.(Bu safhalar ünlü yönetim bilimcisi Parkinson
tarafından biraz da mizah katarak anlatılmıştır.)
Hastalığın ilk safhası ehliyetsiz
ve kıskanç bir idarecinin örgütün üst kademelerinde bir yer alması ile
başlar. Kendi dairesini bile iyi yönetemeyen bir yönetici diğer dairelerinde işlerine
karışmaya ve yönetim merkezini ele geçirmeye çalışır.
İkinci safhada bu hırslı
yönetici her nasılsa hiyerarşinin üst kademesine gelir ve örgüte hakim olur. Bu
hakimiyeti kurar kurmaz kendinden ehliyetlileri örgütten uzaklaştırmaya
başlar, yeni gelecekleri de bu düzene göre ayarlar.
Üçüncü safhada, örgütte beyin
olarak hiçbir şey kalmadığı anda, örgüt komaya girmiş olur ve bir ölüden
farksızdır. Böyle örgütlerin tedavisine gelince, ana prensip , hasta ile operatörün
aynı kişi olmamasıdır. Hastalığın birinci safhasında hoş görmemek, cezalandırma
gibi bazı enfeksiyonlar faydalı olabilir. İkinci safhada örgütü ancak ve bazı
hallerde ameliyat kurtarabilir. Üçüncü safhaya girmiş örgütün ise tedavisi
mümkün değildir. Bu yüzden tamamen yıkıp yeniden kurmaktan başka çare yok gibidir.
Kamu kurumlarının verimsizlik ve
başarısızlığı diğer faktörler yanında, bu açıdan da analize tabi
tutulmalıdır. |